Güncel

Reels Kaydırmanın Psikolojisi: Eğlence mi, Fark Etmeden Ödediğimiz Bir Bedel mi?

 Reels Kaydırmanın Psikolojisi: Eğlence mi, Fark Etmeden Ödediğimiz Bir Bedel mi?

Telefonu elinize alıp “biraz oyalanayım” diyorsunuz ve birkaç dakika sonra kendinizi hâlâ Reels veya TikTok kaydırırken buluyorsunuz. Bu durum o kadar tanıdık ki, adeta modern zamanların ortak davranış refleksi haline geldi. Kısa videoların sunduğu hızlı, eğlenceli ve sürekli yenilenen içerik akışı, fark etmeden bizi içine çeken bir döngü yaratıyor. Ancak bu kadar masum görünen bir kaydırma alışkanlığının zihnimizde ve ruh hâlimizde neler bıraktığını hiç düşündünüz mü? Son yıllarda yapılan birçok bilimsel araştırma, kısa video tüketiminin etkilerine ışık tutmaya başladı ve ortaya çıkan sonuçlar hem ilginç hem de düşündürücü nitelikte.

Kısa videoların en güçlü etkilerinden biri dikkat sistemi üzerinde görülüyor. Chao ve arkadaşlarının 2023’te yaptığı çalışmada yoğun kısa video tüketiminin hem gençlerde hem yetişkinlerde daha zayıf dikkat performansı ile ilişkili olduğu bulundu. Bunun sadece davranışsal değil, biyolojik bir karşılığı da var. EEG çalışmalarında ağır kullanıcıların dikkat gerektiren görevlerde daha düşük P300 aktivitesi gösterdiği tespit ediliyor; bu da beynin gelen uyarana dikkatle cevap verme kapasitesinin zayıfladığını gösteriyor. Sürekli hızlı ve yoğun uyaranlara maruz kalmak, beynin uzun süreli odaklanma gerektiren görevlere karşı adeta direnç geliştirmesine yol açıyor. Bu durum Groves ve Thompson’ın yıllar önce ortaya attığı alışma-duyarlılaşma teorisiyle de uyumlu. Beyin hızlı uyaranlara alıştıkça, yavaş ve çaba gerektiren görevlerle karşılaştığında daha çabuk sıkılıyor, yoruluyor ve odaklanma gücü azalıyor.

Bu hissin arkasında dopamin döngüsünün de önemli bir payı var. Her yeni video, her komik sahne, her sürpriz içerik, beynin ödül sistemini çalıştırarak küçük ama sık aralıklarla dopamin salınımına yol açıyor. Bu mekanizma tıpkı bir kumar makinesi gibi çalışıyor: Bizi ekranda tutan çoğu zaman izlediğimiz videonun kendisi değil, bir sonraki videonun nasıl olacağına dair merak duygusu oluyor. Dopaminin “ödül beklentisi” üzerinden çalışması, kaydırmayı durdurmayı zorlaştırıyor ve sonuç olarak elimiz telefona yapışmış gibi hissediyoruz.


Kısa videoların etkisi yalnızca dikkat veya dopamin sistemiyle sınırlı değil. Duygusal açıdan da önemli sonuçları var. Birçok araştırma, kısa video kullanımının depresyon, kaygı, stres ve yalnızlıkla ilişkili olabileceğini gösteriyor. Bunun sebeplerinden biri, olumsuz hissettiğimizde çoğu zaman otomatik olarak telefona sarılıyor olmamız. Oysa bu davranış duyguları düzenlemek yerine onları yoğunlaştırabiliyor; bir nevi duygusal kaçışın bir noktadan sonra birikmeye dönüşmesi gibi… Ayrıca fark etmeden sürekli sosyal karşılaştırmalar yapıyoruz. Algoritmaların öne çıkardığı kusursuz hayatlar, filtrelenmiş yüzler ve idealize edilmiş bedenler, bilinçaltında kıyaslama mekanizmasını tetikleyerek yalnızlık ve yetersizlik duygularını artırabiliyor.

Yine de tablo tamamen karanlık değil. X. Zhang ve arkadaşlarının 2019’da yaptığı çalışmalar, kısa video kullanımının ruh sağlığı üzerinde net bir olumsuz etki göstermeyebileceğini belirtiyor. Bu da bireysel faktörlerin, kullanım amacının ve içerik seçiminin ne kadar belirleyici olduğunu gösteriyor. Eğlence için günde 10–15 dakika hafif içerikler izlemek ile saatlerce amaçsızca kaydırmak aynı deneyim değil. Birinde mola veriyor, diğerinde ise zihinsel kalabalığın içinde kayboluyoruz.

Kısa videoların etkili olduğu bir başka alan da uyku düzeni. Ekran ışığının melatonin üretimini baskıladığı artık bilinen bir gerçek. Ancak asıl mesele yalnızca ışık değil; sürekli değişen videoların yarattığı zihinsel uyarılmışlık hâli. Yatmadan önce izlenen kısa videolar, beynin “dinlenme moduna” geçmesini geciktiriyor, dopamin sistemini aktifleştiriyor ve uykuya dalmayı zorlaştırıyor. “Sadece birkaç dakika bakayım” diye başlayan bir alışkanlık, bazen bir saatlik bir ekran maratonuna dönüşebiliyor.

Benlik saygısı ve vücut algısı konusu ise belki de en tartışmalı alan. Bir yanda kusursuz görünüm standartları, diğer yanda ise çeşitlilik ve kendini ifade etmeyi destekleyen topluluklar var. Bazı araştırmalar kısa video kullanımının özellikle gençlerde benlik saygısını düşürebildiğini söylerken, bazıları tam tersine kendini ifade etme özgürlüğünün ruh sağlığını olumlu etkilediğini öne sürüyor. Bu da platformların etkisinin tamamen siyah-beyaz olmadığını, asıl farkı yaratacak olanın hangi içeriklere maruz kaldığımızı gösteriyor.

Tüm bu bulguların ortak noktası, kısa videoların ne tamamen zararlı ne de tamamen zararsız olduğu… Asıl belirleyici olan, bizim bu içeriklerle kurduğumuz ilişki. Günde birkaç dakikalık eğlenceli bir kaydırma, zihni rahatlatabilir, stres atmaya bile yardımcı olabilir. Ancak kontrolsüz kullanım; dikkat dağınıklığı, duygusal dalgalanmalar, uyku problemleri ve benlik algısında kararsızlıklara yol açabilir. Dolayısıyla sorulması gereken soru “Reels kötü mü, TikTok zararlı mı?” değil. Daha önemli olan, “Bu platformları bilinçli mi kullanıyoruz, yoksa farkında olmadan beynimizi algoritmalara mı teslim ediyoruz?” sorusu.

Teknolojiden tamamen uzak durmak elbette mümkün değil ve günümüz dünyasında pek de gerçekçi bir yaklaşım değil. Ancak kullanım biçimimizi fark etmek, dijital sınırlar koymak, içerik tüketimimizi bilinçli şekilde seçmek ve zaman zaman “gerçek dünya molaları” vermek, hem zihinsel hem duygusal sağlığımız için büyük bir fark yaratabilir. Sonuçta mesele teknolojinin varlığı değil, bizim onunla kurduğumuz ilişki. Dijitali doğru yönetmek, modern çağın en önemli kişisel becerilerinden biri hâline geliyor.

Kaynakça

  • Alshaikhi, A. ve arkadaşları. (2023). Kısa video kullanımının benlik saygısı üzerindeki etkileri üzerine çalışma.
  • Asad, N. ve arkadaşları. (2022). Kısa video platformlarında kendini ifade ve topluluk hissi üzerine araştırma.
  • Chao, Y. ve arkadaşları. (2023). Social Media Effect on Personal Self-Esteem Among the Population in Saudi Arabia
  • Groves, P. M., & Thompson, R. F. (1970’ler). Habituation and sensitization teorisi.
  • Walla, P., & Zheng, X. (2024) Intense Short‑Video‑Based Social Media Use reduces the P300 Event‑Related Potential Component in a Visual Oddball Experiment: A Sign for Reduced Attention.
  • Zhang, X. ve arkadaşları. (2019). Exploring short‑form video application addiction: Socio‑technical and attachment perspectives
  • Lan Nguyen ve arkadaşlar. (2025) Feeds, Feelings, and Focus: A Systematic Review and Meta-Analysis Examining the Cognitive and Mental Health Correlates of Short-Form Video Use

 

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir