İnsan ne için yaşar?
Nâzım Hikmet “Yaşamaya Dair” şiirinde;
“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığında.”*
diye yazar.

Yaşama eyleminin belli başlı ihtiyaçları vardır: beslenme, solunum, boşaltım gibi. Ya da bazı yazarlara** göre “sevmek” duygusu da buna eklenebilir. Örneğin, bitkisel yaşama girmiş bir insan düşünelim, o da solunum yapmaya devam eder; beslenir bir şekilde. Fakat biz bu insan için yaşıyor diyebilir miyiz? O insanın uyanacağı günü bekleriz sabırla ve umutla. Peki bir insanın gerçek anlamda yaşaması için ona ne gerekir? Cevapları kişiden kişiye göre değişebilir. İşte bunun yanıtını arayan kişilerden biri de yönetmen Akira Kurosawa’dır. Üstat Kurasawa 1952 yapımı Ikiru (生きる, “To Live”) filminde bu sorunun cevabını aramıştır: İnsan ne için yaşar?
Watanabe’nin Hikayesi: Monoton Yaşamdan Farkındalığa
30 yıldır Tokyo Belediyesi’nde Halkla İlişkiler departmanında görev alan ve şube müdürü olarak çalışan Kanji Watanabe’nin hikâyesi anlatılır To Live’de. Watanabe uzun yıllardır hastalık izni dahi kullanmamış bir çalışandır. Günlerini ofis içerisinde, altında görev alan kişileri denetleyerek geçirmekte, kağıtlara damga vurarak zamanının çoğunu monoton şekilde doldurarak yaşamını sürdürmektedir. Bir gün midesinde başlayan ve şiddetini arttıran rahatsızlık sebebiyle hastaneye giden Watanabe, burada onu kontrol eden doktor kendisine mide kanseri olduğunu söylemiştir.
Filmde bir sahnede Watanabe hastaneden sokağa çıkar. Trafik tüm hızıyla akmaktadır, fakat bu sahnede hiçbir şekilde ses ulaşmaz izleyiciye. Watanabe birden yüzünü kaldırır ve arabaların o an geçtiğinin farkına varır. İşte tam bu sırada kamera geniş plana geçmektedir, araba sesleri de gelmeye başlamaktadır. Böylece Watanabe’nin de o an yaşamın farkına vardığını anlamaktayız.
Yaşamın farkına varan Watanabe, durumu en yakınında hissettiği kişilerden biri olan oğluyla paylaşmak ister. Fakat oğlu kendi derdine düşmüş bir kişidir, babasını dinlemez. Watanabe o an oğlunun gözünde sadece para kasası olduğunu başka bir işe yaramadığını anlayarak kırılır. Watanebe bankadan tüm parası çeker ve bir bara giderek en pahalı içkilerden (sake***) içmeye başlar. Çünkü Watanabe yaşamak istiyordur. Ama nasıl? Barda iyi niyetli olan bir Mephistopheles olarak kendisini Watanabe’ye tanıtan bir yazar ile tanışır ve onun peşine düşmeye başlar. Eğlence yerlerine giderler birlikte, fakat yine Watanabe bu yaşamın kendisine göre olmadığını düşünür ve bu şekilde yaşamanın bir yaşamak olamayacağını anlar. Aynı işyerinde çalışan genç kadın Toyo ile tanışır Watanabe. Hayat dolu bir kadın olan Toyo, Watanabe ile birkaç gün geçirir. Onunla gezer, güler, eğlenir. Lakin Toyo, Watanabe’yi bir mumya olarak görmektedir. Watanabe, Toyo için yaşamını kağıtlar arasında çürütmüş olan yaşayan ölüden farksız biridir.
Watanabe, tüm bu yaşamı ne için yaşadığını bulmaya çalışırken, bir gün nasıl yaşayacağını keşfeder. Yaşamının bu son aylarında işe yarayan bir iş gerçekleştirecektir. Kadınlar, bir gün Watanabe’nin çalıştığı ofise gelerek, yaşadıkları mahallelerinde lağımın kurutularak yerine bir park yapılmasını talep ederler. Fakat bu istek üzerine yazılmış dilekçe ağır işleyen bir bürokrasinin içinde dolaşıp durur. Sonunda bu dilekçe Watanabe’nin önüne gelir ve artık Watanabe için bir fırsattır bu.
Watanabe’ninkisi son derece kişisel ve özel bir çabanın sonucudur. O da bunu ancak öleceğini bildiğinden dolayı yapmıştır. Çünkü ancak kaybedeceği bir şeyi olmadığını fark ettiğinde ve son kez yaşama duygusunu tatmak istediğinden belediye başkanına, mafyaya ve hatta herkese karşı durabilme yürekliliğini gösterebilmiş ve bu cesareti, motivasyonu kendisinde görmüştür.
Yaşamak Ne Demektir? Watanabe’nin Keşfi
Peki şu soruyu soralım: Watanabe gerçek anlamda “yaşama” duygusunu tadabilmiş midir? Bunu, filmin son sahnesinde görmekteyiz. Watanabe, büyük çabaları sonrasında yapılmış olan parkta bir salıncakta sallanırken “Hayat Kısadır” şarkısını mırıldanmaktadır. Ve bu şekilde hayata gözlerini yummaktadır. Yüzünde kocaman bir gülümseme, kalpten bir gülümseme ile… Evet, Watanabe nasıl yaşaması gerektiğini bilerek, anlayarak yaşama veda etmiştir.
Üstat Akira Kurosawa, bu muazzam eserinde farklı olan birçok konuyu dağıtmadan, karıştırmadan bir arada ele almıştır. Ikiru, gerçek anlamda sinema sanatının başyapıtlarından biri olarak yerini almıştır. Kurosawa bu eseriyle ölüme, yaşama, sosyal yozlaşmaya, bürokrasinin çıkmazlarına içten bir ağıt yakmıştır. En çok da yaşamı kaçıranlara, yaşayamamış veya yaşayamayan yaşamlara…
Dipnotlar
* Nâzım Hikmet, Bütün Şiirleri, s. 906, YKY, 4. basın: İstanbul, Nisan 2008. (Yaşamaya Dair 1 şiiri, 1947. [Yatar Bursa Kalesinde (Şiirler 4) kitabında])
**Örneğin, Erich Fromm.
***Sake (酒), Japonların pirinç ve tahıl tozundan yapılan ulusal içkisidir.
Film Künyesi
Film adı: Ikiru (生きる, “To Live”)
Yapım yılı, yeri, süresi: 1952, Japonya, 143 dakika
Yönetmen: Akira Kurasawa
Senarist: Akira Kurasawa, Shinobu Hashimoto, Hideo Oguni
Görüntü Yönetmeni: Asakazu Nakai

